İkiçeşmelik’in çeşmeleri

Biraz da dünyada eşi olmamasını düşünerek uzun zamandır İzmir’in kadim semtlerinden olan İkiçeşmelik’i yazmayı düşünüyordum ki Konak Belediyesi’nin çeşmelerle ilgili yenileme bilgisi geldi. Uzun zamandır bu çeşmeler ve semte verilen adla ilgili, birçok İzmirlinin de dilinde olan bazı bilgileri sorgulamak ihtiyacı hissediyordum. Bu yazı konuya daha geniş perspektiften bakmama da neden oldu.

İzmir’deki yer adlarının nerden geldiğini merak eden çoğu kişi için bu semt adını “İki Çeşme” olarak adlandırılan üst üste iki sokak çeşmesinden alır. Şehrin önemli bir semtine adı verilen üst üste çeşmeler ise Mezarlıkbaşı’dan Eşrefpaşa yönüne giden Eşrefpaşa Caddesi’nin yokuş bölümünün bittiği noktaya çok yakın bir yerdedir. Yolun genişletilmesi ve yokuşun eğiminin azaltılması çalışmalarında ilk çeşme bir hayli yukarıda kaldığı için, hemen altına ikinci bir çeşme daha yapılmış ve benzerine çok güç rastlanır ilginç bir görünüm oluşmuştur.

Ancak gerçek acaba böyle mi? Her ne kadar orada tanıma uyan iki çeşme var ise de semtin adını bu çeşmeler mi veriyor?

Her şeyden önce İkiçeşmelik semti merkezli bölge tarih içinden gelen, hazine değerinde müthiş bir dokuya sahiptir. Bu nedenle anlatılması sayfalara sığmaz bir bölgedir. İkiçeşmelik semtinin günümüzde can damarı hiç kuşkusuz, İzmirlilerin büyük çoğunluğunun İkiçeşmelik Caddesi adıyla andıkları, doğru adıyla Eşrefpaşa Caddesi’dir. Çankaya semtinde, devamı olduğu Gaziosmanpaşa Bulvarı ile Yağhaneler semtinde Yeşillik Caddesi’ni birleştiren bu yolun önemli bölümü, adını taşıdığı Belediye Başkanı Eşref Paşa tarafından açtırılır ve daha sonra 1913 – 1917 yılları arasında İzmir valiliği yapan Rahmi Bey zamanında tamamlanır. Ancak şehrin gittikçe gelişmesi sonucu bu haliyle trafik açısından oldukça sorunlu olan arterin darlık yaratan, Saray Sineması ile İkiçeşmelik Camisi arasındaki 650 metrelik kısmındaki 201 ev ve 280 dükkan, 1962 yılı Kasım ayı ile 1963 yılı Haziran ayı arasında yıkılarak Varyant’ın taşıt yükü hafifletilir ve Aydın yönünden gelen motorlu taşıtların Santral Garaj ve Gar’ın bulunduğu Basmane semtine ulaşması kolaylaştırılır. Aslında Eşrefpaşa Caddesi adı, bu caddeden önce Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Beştepeler semtini Eşrefpaşa semtine ulaştıran yol olan günümüzün 565. ve 643. sokakları için kullanılmaktadır.

Caddenin 20. Yüzyıl başındaki çalışmalarda, günümüzdeki Cici Park ile hemen alt tarafında yer alan ve Hasan Sağlam Öğretmenevi’nin bulunduğu alanda var olan ve şehirdeki Müslüman mezarlıklarından en büyüğü olan Ulu Mezarlık da kaldırılmıştır. Bu mezarlık içinden geçen ve Bayramyeri’ni, İkiçeşmelik semtine bağlayan dar yolun adı ise o dönemlerde Uluyol olarak söylenmiştir.

Günümüzde caddenin Bayramyeri girişinde yer alan ve 1986 yılında yapılan köprülü kavşak şehirdeki benzerlerinin ilkidir. Bu kavşakta Birleşmiş Milletler Caddesi ile Eşrefpaşa Caddesi’nin Yağhaneler’e doğru olan bölümü köprü üstünden, İnönü Caddesi ile Eşrefpaşa Caddesi’nin İkiçeşmelik’e doğru olan bölümü de köprü altından birleşmektedir. Yeri gelmişken bölgeyi Konak semtine bağlayan ve Varyant adıyla anılan Birleşmiş Milletler Caddesi’nden de söz etmek isterim. 1030 metre uzunluğundaki bu yol, 1951 yılında, İzmirlilerin “Efe Rauf” adını verdikleri Rauf Onursal’ın Belediye Başkanlığı sırasında, iki aşamada yaptırılır. Bu sayede Küçük ve Büyük Menderes yöresinden gelen araçlar, İkiçeşmelik yolunu kullanmadan merkeze ulaşmak olanağını bulurlar. “Varyant” sözcüğü bir yol formunun tanımlamasıdır. “Alternatif yol” anlamındadır. İzmir belediyesi yolun yapımı başladığında “Değirmendağ’a varyant yol yapıyoruz” şeklinde ilanlar ya da haberler yayımladığından daha yol başlamadan “Varyant” sözcüğü halkın aklında yer eder. Yol tamamlandığında ise Türkiye Birleşmiş Milletler’e yeni üye olarak kabul edildiğinden, caddeye de bu ad verilir. Yapılmasından önce aynı yerde bulunan ham yolun “Tepealtı Caddesi” adıyla anıldığı yolda “Varyant” sözcüğü de halk ağzında daha kısa ve kolay söylenen bir sözcük olduğu için yaşamaya devam eder. Bu yol aynı zamanda ülkemizin “viyadüklü geçiş” kullanılan ilk yoludur.

İkiçeşmelik bölgesinin şah damarı durumundaki Eşrefpaşa Caddesi üzerinde sözü edilmesi gerekli çok sayıda yapı bulunmaktadır. Bunların hiç kuşkusuz en önemlileri Osmanlı döneminden kalma camilerdir. Bu camilerin günümüze ulaşanları içinde en önemli iki tanesinden biri İkiçeşmelik Camisi’dir.

Tuzcu Mahallesi’nde, bir zamanlar Tuzcu Sokak ya da Tuzcu Yokuşu adıyla anılmış 773. sokak ile Eşrefpaşa Caddesi’nin kesiştiği köşede yer alan caminin diğer yönünde eski adı Şerif Ali Çıkmazı olan 772 Sokak vardır. 773. Sokak daha ileride eski adı “Dolaplıkuyu Yokuşu” olan günümüzde 743. Sokak ile Yapıcıoğlu semtine ulaşmaktadır.

Kurt Mehmet Paşa’nın yaptırdığı ve bu nedenle “Kurt Mehmet Yeniçeri” ya da “Kurt Beşe” adlarıyla anılan İkiçeşmelik Camisi’nin inşa tarihi mermer kitabesinde 1893 olarak belirtilir. Ancak 8 Ocak 1887 tarihli “Hizmet” gazetesindeki bir haberde yer alan “1779 yılında Kasabalı Demirci Mehmet Ağa’nın yapımı olarak İkiçeşmelik Camisi şerifine vazedilmiş ve bundan on sene evvele gelinceye kadar işlemekte bulunmuş olan büyük çanlı saatin muattal kalması bazı erbabı merakın gayretini mucip olarak pek çok saatçilere irae olunmuş ise de saatin eski haline ircaını hiç biri mütekâfil olamamış ve fakat bu defa Salepçizade Hanının karşısındaki sebilde mukim İzmirli Helvacızade faziletlû Hafız Ali Efendi ile refiki Deraliyeli Hacı Cani oğlu saatçi İstepan bunun tamirini deruhte ederek tamirine biliptidar yeniden bir takım âletler ilâvesiyle bitirmek üzere bulundukları işitilmiştir. Mezkûr saat tamamiyle İzmir’in her tarafından işitilecek derecede cehirülsauf olup hususiyle asarı âtikadan madut olması buna ayrıca bir ehemmiyet vereceğinden mumaileyhimanın böyle güzel ve lâzımlı bir eseri tamir etmeleri hakikaten şayanı tahsindir” bilgisinden de yola çıkarak önceki yıllarda aynı adla anılan bir başka caminin varlığından da söz edebiliriz. Cami, sonraki yıllarda Hacı Fehmi Paşa’nın babası ve İzmir’in pirinç tüccarlarından Hacı Hafız Süleyman Efendi tarafından önemli bir onarım görür ve yeni kısımlar eklenir. 1884 yılına ait Aydın Salnamesi’nde dönemin İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyesi olarak söz edilen Süleyman Efendi’nin 1897 yılında da Belediye Meclis Üyesi olduğu bilinmektedir. Cadde kenarında, kırmızı kesme taştan ve bulunduğu zeminin eğik olmasına oranla yüksek inşa edilen minare de 1900 yılındaki onarım sırasında Padişah Abdülhamit’in zamanın valisi Kâmil Paşa’ya direktifleri sonucu Hacı Fehmi Paşa tarafından yaptırılır. Caminin zemin katındaki bölümde 1922-1927 yılları arasında da “Şemsü’l Maarif İlkokulu” adıyla hizmet veren okul da Süleyman Efendi tarafından yaptırılmıştır. Bu özel okul “Gerekli eğitim koşullarına sahip olmaması” gerekçesiyle kapatıldıktan sonra aynı yer bir dönem yardım kuruluşlarınca kullanılır. 1934 yılında da onarım gören caminin dış merdivenleri altında bulunan sebil yakın dönemde yapılan onarım sırasında kaldırılmıştır. 14 Nisan 1953 Salı günü ve gecesi meydana gelem depremlerde caminin minaresi ve alemi de ciddi biçimde eğilir. Minaredeki güney yönüne doğru gördüğümüz eğiklik günümüze kadar onarılmamıştır.

Diğer önemli cami ise Tan Mahallesi’nde, eski adı Müftü Sokak olan 838. Sokak’ta bulunan Naturzade Camisi’dir. 18. Yüzyıl’ın ikinci yarısı ile 19. Yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülen caminin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimarı Yozgatlı Hacı Mustafa efendi’dir. 1874 yılında önemli oranda tamir ettirilen caminin medresesi 1887 yılında tüccar Sabri efendi tarafından onartılmıştır. Bazı kaynaklarda “Kadızade Camisi” ya da “Natırzade Camisi” olarak da belirtilmektedir. Bahçesinde küçük bir hazire bulunmaktadır. Aynı bölgede 1878 yılında açıldığını bildiğimiz Natırzade Mektebi adını taşıyan Müslüman – Türk ilkokulu ise günümüze ulaşmamıştır.

Bir diğer cami olan Asmalı Mescit ise Eşrefpaşa Caddesi ile cami ile aynı adı taşıyan 827. Sokak’ın kesiştiği köşede yer alır. 19. Yüzyıl’ın başlarında faal olduğu bilinen cami, geçirdiği yangından sonra 1894 yılında yeniden inşa edilir. Mescit’in bir bölümü Eşrefpaşa Caddesi’nin açılma çalışmaları sırasında yıkılmıştır.

Semtteki bir başka cami ise Tuzcu Mahallesi 767. Sokak, numara 7 adresindeki Kalafat Camisi’dir. İkiçeşmelik’te günümüze ulaşmamış bazı camilerin de varlığını bilmekteyiz. Bunlardan biri eski adıyla Cami-i Atik Mahallesi olan semtin, Toraman Mahallesi’nde yer alan Darü’l-Kura Medresesi Camisi’dir. Tuzcuzade Ahmet Ağa’nın oğlu ve Derviş Mehmet Ağa adıyla da bilinen Şeyhü’l-kurâ Hâfız Hacı Mehmet Efendi tarafından 18. Yüzyıl’ın ilk yarısında yaptırılan medresenin yanında bulunan cami 18. Yüzyıl ortalarında Mehmet Paşa’nın kızı Ayşe Hanım tarafından inşa ettirilir.

Mezarlıkbaşı’nda yer alıp da günümüze ulaşmayan bir başka cami ise Irgat Pazarı Camisi’dir. 1774 yılına ait vakfiyeden banisinin Hacı Mustafa Efendi olduğu anlaşılan cami Evliya Çelebi’nin söz ettiği İsa Hocaoğlu Hacı Mustafa Camisi ise, 1670 yılından önce inşa edilmiş olmalıdır. 1772 yılında yanında bulunan yedi dükkanı ve bir yağhanesi ile birlikte geçirdiği yangından sonra 1774 yılında Hafız Hacı Sarım İsmail bin Ahmet Efendi tarafından yeniden yaptırılmıştır. Bu caminin sonraları “Yıkık Minare” olarak adlandırılan yer adıyla ilgisi olduğu da düşünülebilir.

Semtte varlığını bildiğimiz mescidlerden biri 773. Sokak ağzında yer alan ve tümü gibi günümüze ulaşmayan Hasan Hoca Mescidi’dir. Ali Efendi adlı bir kişi tarafından yaptırılmış olup bulunduğu mahallenin geçirdiği büyük yangından sonra 1874 yılında Hallac Hasan Ağa tarafından yeniden inşa ettirildiği bilinmektedir. 1930’ların sonunda vakıflar yönetimi tarafından şahsa satılarak konut olarak kullanılmaya başlanmıştır. Diğer mescitler arasında ise Akçalı Mescid, Batcı Mescid, Kutuboğlu Mescidi, Mezarlıkbaşı Mescidi ve Ümmühan Hatun Mescidi’dir.

Sözü geçmişken 17. Yüzyıl ortalarında şehrin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan Türk mahallelerinden biri olan Cami-i Atik Mahallesi’nden de söz etmek isterim. 19. Yüzyıl ortalarında gerek kapladığı alan gerekse nüfus açısından şehrin en büyük mahallesi olan Cami-i Atik, Beyler Sokak’tan İkiçeşmelik’e kadar uzanan bir alan üzerinde her biri cami veya mescit etrafında toplanmak üzere on dört bölgeye yayılmıştır. Ahmet Ağa, Elhac Mahmut, Sarı Hafız, Ali Ağa, Elhac İbrahim, Hacı Mehmet, Esnaf Şeyhi, Natırzade, Akçalı, Kılıçcı (Kılcı), Arnabut (Arnavut), Odunkapı, Kestelli ve Kahraman adlarını taşıyan bu bölgelerden büyük bir kısmı, 1885’te muhtarlık teşkilatının kurulması nedeniyle mahallelerin yeniden düzenlenmesiyle bağımsız mahalle statüsü kazanmıştır.

İkiçeşmelik’te tarih içinde yer alan okul ve medreselerin belki de en önemlisi Cami-i Atik Mahallesi’nde, 19. Yüzyıl sonlarına doğru Hacı Mustafa kızı Fatma Hanım tarafından yaptırılmış olan Fatma Hatun Medresesi’dir. Fatma Hanım’ın İkiçeşmelik semti sakinlerinden Kasapbaşı Şerif Ahmet Efendi’nin annesi ve Natırzade Hacı Mehmet ve Hasan Ağa camileri ile Asmalı ve Toraman mescitlerinin tamirleri yardımlarını yapan; bunların dışında Hisar ve Kestane Pazarı camileri ile Guraba Hastanesi vakıflarının kurulmasını sağlayan kişi olduğu tahmin edilmektedir.

İkiçeşmelik Camisi zemin katındaki bölümlerde, İzmir eşrafından ve İzmir Belediye âzası olan Hacı Hafız Süleyman Efendi tarafından 1897 yılında açılmış olan Şemsülmaarif Okulu 1927 yılında, gerekli eğitim şartlarına sahip olmadığı için kapatılmıştır.

Semtte, İzmirli Sadık Efendi tarafından 1901 yılında açılmış bir başka özel okul ise Burhanülmaarif Mektebi’dir.

Çukurçeşme mevkiinde 1884 yılında açılmış olan Burhanzade Mektebi adını taşıyan Müslüman-Türk ilkokulunun 1885 yılında Yapıcıoğlu’nda açılan bir de şubesi bulunduğu bilinmektedir. Diğer bir medrese ise Kestelli Yokuşu üzerinde bulunan Ahmet Reşit Efendi Medresesi’dir. 1750 yılında, Katipzade ailesinden müderris Hacı Osman Efendi’nin babası Hacı Ahmet Reşit Efendi tarafından yaptırılmış olan ortası avlulu medrese Katipzade adıyla da anılmıştır. Diğer bir benzer kuruluş olan ve 18. Yüzyıl’ın başlarında, Berberzade Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılan medresede Berberzade Medresesi’nde 20. Yüzyıl başlarında on bir hücre ve bir dershane bulunduğu bilinmektedir.

Sözü edilmesi gerekli bir başka okul ise Orta Hamidiye (günümüzde Güngör) Mahallesi’nde, Yavan Çeşme civarında 1881 yılında açılmış, günümüze ulaşmayan Memduhiye Mektebi adlı Müslüman-Türk ilkokuludur. 1896 yılında İkiçeşmelik’te Hafız Süleyman Efendi adıyla bir de şubesi açıldığı bilinmektedir.

Bölgede tarih içinde kalmış bir de ortodoks okulu bulunmaktadır. Yukarı Aya Yani Mahallesi’nde Evangelik Rum Okulu’nun bir şubesi olarak açılan Saint Jean Theologos Okulu’nda Rum kızlar eğitim görmekteydi. 19. Yüzyıl sonlarında 360 öğrencinin öğrenim gördüğü bilinen okul binaları Cumhuriyet döneminde İkiçeşmelik Halk Eğitimi Merkezi olarak kullanılmıştır.

Semtin tarihi hamamlarından da söz etmemiz gerekir. Bunların başında 841. Sokak’ta bulunan Çukur Hamam gelir. Batı cephesi Hacı Mehmet Camisi’ne bitişik olan hamamın inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bu nedenle Evliya Çelebi’nin eserinde sözü geçen hamamla aynı hamam olmasını doğrular kanıt da bulunmamaktadır. Günümüzde “Yeni Çukur Hamam” adıyla işletilen yapının girişindeki levhada 1873 tarihi bulunmaktadır. Bitişiğindeki Hacı Mehmet Camisi’nin geçirdiği yangından sonra 1863 yılında yeniden inşa edildiğini göz önünde bulundurursak, Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği Çukur Hamam’ın da o yangında yok olduğunu, cami yeniden inşa edildikten sonra, 1873 yılında, hamamın yerine de günümüze ulaşan yenisinin yapılmış olabileceğini düşünebiliriz.

Semtin bir başka hamamı ise eski adı Halil Efendi Hamamı olan ve gördüğü onarım ve bakımdan sonra 1935 yılında Ferah Hamamı olarak yeniden açılan hamamıdır.

Yıkık Minare mevkiindeki Yeni Şark Hamamı’nın inşa tarihi ise kesin olarak bilinmemektedir. Hamamın Eşrefpaşa Caddesi’ne bakan giriş cephesi, söz konusu caddenin genişletilmesi sırasında yıkılmıştır. 18. Yüzyıl eseri olduğu varsayılan hamamın girişe yakın “soyunmalık” bölümünde yer alan süslemelerde günümüz Türk bayrağında kullanılan “Hilal içinde 5 ışınlı yıldız” motifinin İzmir’deki ilk uygulama örneklerinden biri bulunmaktadır. Bu motifin Sultan Abdülmecit dönemimde kullanılmaya başlamasından yola çıkılarak, yapının 19. Yüzyıl ortalarından sonra elden geçirildiği de söylenebilir. Hamam yakın yıllara kadar “Saçmacı Hamam” adıyla bilinmekteydi.

İkiçeşmelik’ten söz ederken Juderia ve yavuthanelerden de söz etmeden olmaz. “Yahudi Mahallesi” anlamındaki Juderia sözcüğü, İzmir’de Yahudi cemaatinin yoğun olarak bulunduğu iki önemli yerleşim bölgesi için kullanılmıştır. Agora, Namazgah, Tilkilik, İkiçeşmelik civarındaki Yahudi bölgesi Birinci Juderia olarak anılırken, Kemeraltı içlerine kadar uzanan bu bölge, Havra Sokak ve Kemeraltı sinagoglarını da içine almaktadır. İkinci Juderia ise, 18. Yüzyıl sonunda imara açılan Karataş, Asansör civarındaki yerleşmedir. Musevi Hastanesi, Asansör, Yaşlılar Yurdu ve Musevi Okulu Bene-Berit ve Beth-İsrael ve Roş Aaar sinagogları da bu bölgededir. Birincisinde genellikle yoksul Yahudilerin oturmalarına karşın, İkinci Juderia daha varlıklı Yahudiler’in oturduğu bir bölgedir.

Juderialar, Yahudilerin bir arada oturdukları birçok evden oluşan, kendine özgü nitelikler taşıyan yapı biçimi olan yavuthaneleri de barındırmaktadır. Bu ad özellikle İstanbul’daki benzerleri için “Yahudhane” olarak kullanılır. 1922 büyük yangını sonucu önemli bir bölümü yok olan Yahudihanelerden bölgede yer alan önemlileri şunlardır:

1) Avram Elbağlı Yahudihanesi: Irgatpazarı’nda olan ve sahip olan kişinin adını taşıyan bu yapı, 20. Yüzyıl’ın başında Yahudihane olarak kullanılıyordu.

2) Cevahircizade Hacı Yahudihanesi: Keçeciler içinde olan ve sahip olan kişinin adını taşıyan bu yapı, 20. Yüzyıl’ın başında yahudihane olarak kullanılıyordu.

3) Çolak Mustafa Efendi Yahudihanesi: Sahibi olan kişinin adını taşıyan bu yapı, 20. Yüzyıl’ın başında Yahudihane olarak kullanılıyordu.

4) Halepli Hanı: İkiçeşmelik Caddesi’nde, Irgat Pazarı civarında han. 19. Yüzyıl başlarında inşa edildiği tahmin edilen han, 20. Yüzyıl’ın başında yahudihane olarak kullanılıyordu.

5) Manisa – Akhisar Oteli: Konak İlçesi Kurtuluş Mahallesi’nde, Anafartalar Caddesi, numara 596 adresinde otel. Cumhuriyet dönemine kadar “Yahudihane” olarak kullanılan yapı, daha sonra Cumhuriyet’in ilk yıllarında 35 odalı “Manisa Oteli” olarak kullanılmaya başlar. 1970’li yıllardan sonra önemini yitiren ve Salih Acar tarafından çalıştırılan otel 2003 yılında onarım görmüştür.

6) Mehmet Efendi Yahudihanesi: Halifa Sokak’ta, sahibi olan kişinin adını taşıyan bu yapı, 20. Yüzyıl’ın başında Yahudihane olarak kullanılıyordu. Aynı kişinin birisi Şahin Hanı olmak üzere iki Yahudihanesi daha bulunmaktaydı.

7) Mirkelamoğlu Yahudihanesi: Cumhuriyet öncesinde Keçeciler içinde yer alan bir yahudihanedir.

8) Rıza Efendi Yahudihanesi: Asmalı Mescit civarında, zamanın Kantar Katibi Rıza Efendi’ye ait mekan.

9) Şimuel Klomiri Yahudihanesi: Irgatpazarı’nda olan ve sahip olan kişinin adını taşıyan bu yapı, 20. Yüzyıl’ın başında Yahudihane olarak kullanılıyordu.

10) Algranti Yahudihanesi: Irgatpazarı’nda bulunan ve sahip olan kişinin adını taşıyan bu yapı, 20. Yüzyıl’ın başında Yahudihane olarak kullanılıyordu.

11) Yesari Bohor Alfazi Yahudihanesi: Irgatpazarı’nda olan ve aynı adlı kişinin sahip olduğu bu yapının, 20. Yüzyıl’ın başında Yahudihane olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Sözü İkiçeşmelik semtinin “iki çeşmesine” getirirken öncelikle semtin diğer çeşmelerinden de söz etmek gerekir. Bunlardan biri Toraman Mahallesi’nde yer alan Fatma Hanım Çeşmesi’dir. 19. Yüzyıl’ın sonlarına doğru aynı semtte oturan Kasapbaşızade Şerif Ahmet Efendi’nin annesi Mustafa kızı Fatma hanım tarafından yaptırılan çeşme günümüze ulaşmamıştır.

Hasta Mescidi altında Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılan Hasta Mescidi Çeşmesi de günümüze ulaşmamış çeşmelerden biridir. Bunların yanı sıra Toraman Mahallesi’nde bulunan aynı adlı mescidin altında yer alan Hacı Ahmet Ağa Sebili, 18. Yüzyıl sonlarında Kasapzade Hacı Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. Zamanla önünden geçen yolun seviyesinden aşağıda kalmış ve sonunda önü toprakla doldurularak kullanılamaz hale gelmiştir.

İkiçeşmelik’e gelince;

Halen mevcut ve semte ad verdiği düşünülen, akmayan çeşmelerden üstte olanda 1768 tarihi yazılıdır. Bazı rivayetlere göre ise 1720 yılından önce Damat İbrahim Paşa tarafından yapılmıştır. Bu çeşme tek olduğu dönemde günümüzde gibi eğimli bir yokuşun üstünde değil, son derece dik bir setin başlangıcındadır. O bölgede antik dönem yolu yani Ephesus kapısı arteri, çeşmenin önünden değil, daha kuzeyde bir noktadan şehre inmektedir. Ancak 18. Yüzyıl başından itibaren bölgede yerleşimin çoğalması Ulu Mezarlık’ın var olmasına neden olur ve mezarlığın tam ortasında ikinci bir geçiş yolu yaratılır. Öte yandan antik yolun üzeri konut yerleşimi ile kapanmaya başlayınca; günümüzde Bayramyeri Parkı’nın bulunduğu şövalye mezarlığından iniş yolu, yeni mezarlık içinden geçen yol ile birleşip yepyeni bir iniş imkanı ortaya çıkar. Bu yeni iniş İkiçeşmelik Camisi önlerinde antik yol ile birleşir. Söz konusu bölümdeki seti yok etmek için yapılan çalışmada kot düşünce yeni çeşme eskisinin altına yapılır. Bu nedenle alttaki ikinci çeşmenin yapılışının 1930 ya da 1962 yılında olması olası değildir. Yol için yapılan en önemli çalışma, yolun büyük bölümünün adını taşıdığı Belediye Başkanı Eşref Paşa tarafından gerçekleştirilir. Daha sonra 1913 – 1917 yılları arasında İzmir valiliği yapan Rahmi Bey zamanında tamamlanır.

Semte adını veren “İki Çeşme”nin bu çeşmeler olmadığı ise kesindir. Değerli araştırmacı Münir Aktepe’nin “İzmir Suları, Çeşme ve Sebilleri ile Şadırvanları Hakkında Bir Araştırma” başlıklı çalışmasında Başbakanlık Arşivi’nde bulunan Mühimme Defteri’nden aktardığı bir paragrafta şunlar yazmaktadır:

“Medinei İzmir civarında Sabun-hanelere karib mahalde vaki Damlacık nam pınar kimsenin mülkü olmayub bila sahip olmağla ashab-ı hayratdan bir kimse ol pınarın bir mikdar suyunu İki-Çeşme’ye icra edüp?”

Bu yazının tarihi 1720 yılı Ağustos ayıdır. Demek ki günümüzden üç yüz yıl önce de bölgede aynı suyu kullanan iki çeşme mevcuttur. Kaldı ki 19. Yüzyıl sonlarında yayımlanan birçok gazetede de İkiçeşmelik adı geçmektedir. Ancak günümüze ulaşmamış bu çeşmelerin nerede olduklarına dair bir kayıt bu güne kadar ele geçmemiştir.

Bu nedenle semtin adının günümüzdeki çeşmelerden gelmediği çok açıktır.