Kokaryalı’da sinema faciası

Ülkemiz sinema tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahip olan İzmir şehrinde Cumhuriyet öncesinde Rıhtım’dan Beyler Sokağı’na, Karşıyaka’dan Irgatpazarı’na kadar çok sayıda sinema salonu olduğu görülmektedir. Bunlardan biri de o günlerde söylenen adıyla Kokaryalı’daki Merkez Sineması’dır.

Mithatpaşa Caddesi ile sahil arasında yer alan bu ahşap sinemanın sahibi İzmir’in hayırseverliği ile de tanınan iş insanlarından Hocazade Ahmet Ragıp (Üzümcü) Bey’dir. Bu sinema da, İzmir’deki diğer sinemalar gibi özellikle Pathé Journal filmleri başta olmak üzere halkın büyük ilgi gösterdiği komedi ve dram filmlerini de göstermektedir. Sinemanın programlarına bakıldığında, Irgatpazarı’ndaki Osmanlı Sineması ile işbirliği yaptığı ya da bir işletme ortaklığının olduğu düşünülebilir.

O dönemde bazı özel yapımlar dışında sinemalarda gösterilen filmler günümüzdekiler gibi sesli ve uzun değil, sessiz ve oldukça kısadır. Hatta birçok sinema sessiz olduğu için, sahne aralarına yazılı açıklama yerleştirilerek gösterilen filmlere eşlik etmesi için canlı müzik çaldırmakta ve bu da perde altına yerleştirilen bir piyanoyu çalan piyanist tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle de sinemalarda genellikle uzunlu kısalı çok sayıda film aynı program içinde art arda gösterilmektedir.

19 Eylül 1924 Cuma günü, 400 sandalyeye sahip Kokaryalı Merkez Sineması matine gösterimi için özellikle kadınlar ve çocuklarla tıklım tıklım dolmuştur. Çünkü aralarında herkesin merakla beklediği “Dumlupınar” filmi olmak üzere, programda çok sayıda gösterilecektir. Saati gelir ve filmler art arda gösterilmeye başlar. Sıra Dumlupınar zaferi ile ilgili filme geldiğinde salonda büyük bir heyecan yaşanır. Kokaryalı seyircileri filmi çok beğenmişlerdir ve şiddetle alkışlarlar. Seans tamamlandığında izleyiciler sinemayı terk etmez ve alkışlarla Dumlupınar’ın bir kez daha gösterilmesini isterler. Bu istek yerine getirilir ve film ikinci kez izlettirilir. Ancak salondakiler o kadar beğenmişlerdir ki şiddetli alkışlarla Dumlupınar’ın üçüncü kez gösterilmesini de sağlarlar.

İşte bu son gösterimde beklenmedik bir şey olur. O dönemde kullanılan sinema filmleri ısıya dayanıksız ve çabuk alev alan malzemeden yapılmaktadır. Bu nedenle kolayca tutuşmaması için makine dairelerinde bulundurulan çinko dolaplar içinde korunmaktadır. Kokaryalı Merkez Sineması makine dairesinde de böyle bir dolap mevcuttur ancak en fazla on makara film alabilmektedir. Oysa o gün sinemada gösterilen filmlerin toplamı on sekiz makaradır ve bu nedenle dolaba sığmayan sekiz makara film yere sıralanmıştır. İşte son gösterim sırasında sinema makinesinde kullanılan kömürlerin ark yapması sırasında fırlayan kıvılcımlar yerdeki bobinlerin üzerine düşer ve kolayca tutuşan bir maddeye sahip olan filmler birden alev alır.

Makine dairesindeki sinema operatörü Salih efendi birden büyüyen ateşi görünce yanmaya başlayan bobinleri kucakladığı gibi makine dairesinden dışarıya fırlar. Amacı yanan bobinleri hemen yakındaki çıkış kapısından dışarıya atmaktır. Sinemanın makine dairesi sandalyelerin olduğu zeminden bir buçuk metre kadar yukarıdadır ve yedi – sekiz basamaklı bir merdiveni vardır. Salih efendi makine dairesinden aşağıya inerken bobinleri saran ateş büyür ve yüzünü yakar, merdiveni de bu nedenle rahatça inemeyen makinist elindeki bobinleri can havliyle fırlatır atar. Ne yazık ki yanan filmler tam çıkış kapısının ağzında ahşap zemine düşer düşmez ateş bir anda parlayarak her yere yayılır. Salondakilerin büyük neşesi bir anda facia çığlıklarına döner.

Sinema, Kokaryalı’nın kalabalık bir noktasında olduğu için tüm çevre esnaf ve ahali yardıma koşar. Facianın büyümesini önlerler. Ancak gene de ateşten kaçamayıp ilk anda hayatını kaybeden sekiz kişi dışında ciddi şekilde yaralanmış sekiz de yaralı vardır. Yangın anında ve enkaz altında kalarak hayatlarını kaybedenler; o sırada Başbakan olarak görev yapmakta olan İsmet Paşa’nın ağabeyi Tabip Binbaşı (sonradan Yarbay olacak) Ahmet Mithat (Temelli) Bey’in eşi, yine Tabip Doktor Kâzım Bey eşi ile iki küçük çocuğu, tüccar Ragıp Bey’in on iki yaşındaki kızı, manifaturacı Muhlis Bey’in iki yaşındaki kızı ve bakıcısı, Selanikli boyacı Sefa Bey’in yirmi dört yaşındaki kızıdır. Yaralılardan yedisi de kaldırıldıkları Memleket Hastanesi’nde hayatlarını kaybedince faciada ölenlerin sayısı 15’e ulaşır.

Bu facianın yaşandığı alan Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli şekillerde kullanılır. 1950’li yılların sonlarında ise aynı yerde yazlık Sahil Sineması’nı görürüz. Sinemanın sahibi bir dönem muhtarlık da yaptığı için sinema “Muhtar’ın Sineması” adıyla da anılır. Sinema bir dönem Lütfü Bey tarafından işletilir. Lütfü Bey aynı zamanda sinemanın makinistliğini yaparken, gişede de kız kardeşi durmaktadır. Sinema 1971 yılında Poligon semtinde, Afyon Mahallesi olarak bilinen bölgede, 47. Sokak’a taşınır. Adı yine Sahil’dir. Bu satırların yazarının da gişesinde çalıştığı sinemanın işletmecisi, yine Güzelyalı’nın önemli sinemalarından biri olan Vadi Sineması’nın işletmecisi olan Yusuf Akkan’ın ağabeyi Emin Akkan’dır. Sahil’de boşaltılan sinemanın yeri sonraki yıllarda önce müzikhol, ardından zemin katında banka olan bir apartman olur.

Sözü bitirirken bu yangının kendisi de Göztepe’de yaşayan, Uşakizade Muammer Bey ile ilgili trajik bir sonucunun daha olduğunu söylemek isterim. Gazi Mustafa Kemal’in kayınpederi de olan ve döneminin en ünlü tüccarlarından Muammer Bey yaşamında iki kez İzmir Belediye Başkanlığı yapar. Bunların ilki 5 Temmuz 1909 tarihinde sonuçlanan seçimle gerçekleşir. Ancak kısa zaman sonra Aydın Valiliği görevine atanan Mahmut Muhtar Paşa geldiği günden itibaren İzmir’in ileri gelenleriyle ters düşecek davranışlarda bulunur. Bu çekişme valiliğin belediye ile olan ilişkilerine de yansır ve Mahmut Muhtar Paşa kısa zaman içinde Muammer Bey’i iki kez görevden alır. Şehrin ileri gelenlerinin tepkisi sonucu bakanlık bu görevden almaları kabul etmez. Ancak bu gerilimden sıkılan Muammer Bey valilikle düştüğü anlaşmazlık sonucu 1 Şubat 1910 tarihinde bu kez kendisi istifa ederek görevini bırakır.

İzmir’in kurtuluşundan sonra ilk belediye başkanlığı görevi Şükrü Kaya’ya verilir. Ancak milletvekili seçilmesi nedeniyle Kaya 1923 yılı Eylül ayında görevi bırakır. Yerine Evliyazade Refik Bey atanırsa da iki hafta sonunda o da başkanlıktan ayrılır ve bu nedenle yapılan seçim sonucunda Uşakizade Muammer Bey 13 Şubat 1924 tarihinde ikinci kez İzmir Belediye Başkanı seçilir. Dolayısıyla bir Şubat ayında bıraktığı göreve on dört yıl sonra bir başka Şubat ayında yeniden seçilerek dönmüş olur.

Ancak belediyenin kendi içinde var olan çekişme ve çatışmalarla sancılı günler yaşayan Muammer Bey’in başkanlığı Kokaryalı Merkez Sineması yangını ile temelinden sarsılır. Faciada can veren izleyicilerin tamamı kadın ve çocuklardır. Olaydan hemen sonra “Can güvenliği koşulları bulunmadığı” gerekçesiyle İzmir’deki tüm sinemalar belediye tarafından kapatılırsa da, basının yüklenmesi sonucu yangının sorumluluğu belediyeye yıkılır. Oluşan baskıların sonucunda Muammer Bey, “Sağlık durumunun yeterli çalışmasına olanak tanımadığını” beyan ederek belediye başkanlığı görevinden istifa eder. Üç ay sonra yapılan seçimlerden sonra bu göreve kısa zaman önce İzmir Valiliği görevinde de bulunmuş olan Aziz (Akyürek) Bey gelir. Bu yangın, İzmir’de birçok işte adını sık sık duyduğumuz işadamı Muammer Bey’in de şehirle ilişkisinin sonu olacak ve hayatına göç ettiği İstanbul’da sürdürecektir.

(Gönderdiği belge için Sayın Mustafa Üzel’e teşekkür ederim.)