BİLMEDİĞİMİZ BASMANE VE BİR OKULUN GİZEMİ (006)

(İzmir Hakkında Notlar 006)

Son yıllarda sokaklarındaki “göç ve işgal” görüntüleriyle sık sık gündeme gelen Basmane semti ve çevresi, İzmir’in hem sosyal hem kültür tarihi açısından elbette çok önemli bir bölgedir. Bölgeyle ilgili birçok araştırma çalışması yapılırken çok sayıda İzmirsever de sağda solda kalmış ya da unutulmuş özelliklerini keşfetme çabasını sürdürüyor. Ancak onca insanın neredeyse karış karış gezmesine karşın Basmane hala çoğu kimsenin farkında bile olmadığı nice özelliği bağrında saklıyor ve bunlar keşfedilmeyi bekliyorlar. Basmane’yi tek yazıda anlatmak elbette olası değildir. Bu nedenle bu dizide yeri geldikçe Basmane’ye dokunacak ve üst üste olmasa da zaman zaman ve söylenecek söz tükeninceye kadar Basmane’ye ziyaretler yapacağız.

– – –

Kırk sekiz yıldır aralıksız sürdürdüğüm, İzmir şehrini araştırma çalışmalarında zaman zaman karşılaştığım sürprizler bana güzel anlar yaşatırlar. Bu konuda da yaşadığım büyük bir sürpriz, Basmane ile ilgili ilk yazımın konusunun beklenmedik şekilde rota değiştirmesine neden oldu.

Bir zaman önce, tarihi Kemer köprüsüne, bir fotoğraf çekimi için gitmem gerekti. Gümrük önünde ilk gelecek boş taksiyi çevirmeye hazırlanırken, o yöne doğru giden bir belediye otobüsü gelince bindim. Kalabalık araçta oturacak yer olmadığından kısa sürecek yolculuğu ayakta yapıyordum. Araç, Basmane garı önlerine geldiğinde trafik iyice sıkıştı ve otobüs de adeta dura dura yol alır oldu. Yıldız sineması önüne geldiğimizde ise trafik akışı tamamen durdu. Birçok kişinin muhteşem bir yanılgı ile “Fransız yapımı” olduğu ve “Lyon Garı’na benzemesi” palavralarının yanı sıra bir de “Eiffel’in eseri” olduğuna da inandığı Basmane Garı’nı çok severim. Çocukluğumda babamın elinden tutarak bindiğim Çiğli ve Tire yönüne giden trenlerin ahşap vagonlarında yaptığım yolculukları mutlulukla anımsarım. İşte o sırada bindiğim otobüsün durmasından faydalanıp, Gaziler Caddesi cepheli duvarın üstünden garı ve trenleri incelemeye başladım. Yıldız Sineması’nı fotoğrafladığım bir gün dışında, gara o açıdan ve bu yükseklikten uzun zamandır bakmamıştım. Gözlerim birden arka plandaki yapılara kaydı. Taş duvarlı yapılara bir bir bakarken, o yuvarlak pencereleri gördüğümde bir an için kalbim duracak sandım. Uzun zamandır “XIX. Yüzyıl İzmir Kent Mimarlığı’nda Yuvarlak Pencere Kullanımı” konusunda bir çalışma sürdürüyordum. Otobüsten bakarken fark ettiğim yuvarlak pencereler, fotoğraflarını çok iyi bildiğim bir yapıya aitti. Heyecandan elim ayağım boşaldı desem yeridir. Köprüye gitmekten vazgeçip, ilk durakta otobüsten indim ve o pencereleri gördüğüm noktaya geri döndüm. Ancak yaya kaldırımında istediğim çalışmayı yapmam olası değildi. Elimdeki makine ile sağlıklı görüntü alamıyordum. Bu kez gara girip peronların ucuna doğru yürüdüm. Evet işte orada, hemen önümdeydiler. Ama yine de istediğim fotoğrafları çekemedim. Çünkü tam çekilecek noktada büyük bir trafo merkezi vardı. Yapacak tek şey kalmıştı; binaların içine girip o dar avluya çıkmak! Ertesi gün yanıma daha iyi bir fotoğraf makinesi alıp, Cumhuriyet öncesi adı Meles Caddesi olan 1264. sokağa gittim. Oradaki taş yapılar farklı kuruluşlara ait mülkiyetlerdi ve sırayla bir bir hepsine girdiysem de asla aradığım yapıya ulaşamadım. Gara komşu olan o yuvarlak pencereli yapı ile girdiğim hanların ilgisi yoktu. Geriye yapacak tek şey kalıyordu; 1268. sokağa da cepheli son gruptaki yapılardan ulaşmayı denemek! O yapı grubu bilinen bir tekstil şirketine aitti ve en baştaki yapı şirketin satış mağazası olarak kullanılmaktaydı. O yapı ile ilgili de yıllardır aklımda sorular gelip gidiyordu. Ön cephesi, olağan dışı süslü bir yapıydı. Aklımda bir iki olasılık vardı ama bir türlü emin olamıyordum.

Başka çare kalmayınca tekstil şirketinin satış mağazasına girip, beni karşılayan hanımefendiye, arka çaprazda kalan ve gara komşu binayı görmek istediğimi söyledim. Bu arada girdiğim ve dış cephesi süslü satış binasının aslında tek katlı inşa edildiğini ve içeriden çelik yapıyla iki kata bölündüğünü gördüm. Konstrüksiyon yeni izlenimi vermiyordu. Eski yıllarda o yapıları kullanan tütün şirketinin yer kazanmak için bunu yaptığını düşündüm. Beni karşılayan hanımefendi üst kata çıkararak yetkili bir kişinin yanına götürdü. Yapmak istediğim şeyi anlattım ve sözünü ettiğim yapının şirketin kullanımında olduğunu öğrendim. Ancak yaptığım görüşmede içeriye girip, fotoğraf çekme iznini almayı başaramadım. Bu tür denemelerde takıldığım zaman, huyumdur, üstüne gitmem, biraz beklerim. İki ay sonra bir kez daha ziyarete giderek yeniden izin almayı denedim. Ancak yine başaramadım. Aklım o yuvarlak pencereli binaya takılı kalmıştı. Çünkü o bina Cumhuriyet öncesi İzmir’in hiç tartışmasız en nitelikli yabancı eğitim kurumu olan ve 1879 yılında kurulan ünlü Amerikan Koleji’ne ait Basmane yerleşkesindeki International College adlı erkek okulunun 1903-1913 yılları arasında merkez binası olarak kullanılan eski Spartalian evinin hemen bitişiğinde yer alan “Hazırlık Binası” idi.

Amerikan Koleji, Basmane’deki yerleşkede bulunan ve ana, kız ve erkek okullarında eğitimi sürdürürken, International College olarak bilinen erkekler bölümünün Kızılçullu’da inşa edilen yeni binasını 1913 yılında açar. 1919 yılında ise Türk öğrenciler için Salhane’de (Karataş yakınları) bir binada eğitim başlatılır. Bu bölüm 1921 yılında işgal yönetimince kapatılır. Kızlar için ise 1923 yılında Göztepe’deki bir binada başlatılan eğitim Amerikan Kız Lisesi adıyla günümüzde de sürdürülmektedir. Kızılçullu’daki erkek okulu ise 1934 yılında okul içinde yaşanan olaylar sonucu kapatılır ve erkekler okulu Beyrut’a taşınır. Beyrut’taki okul günümüzde de eğitim vermektedir.

Bu kadar heyecanlanmama neden ise, hem okulun kendi kaynaklarında hem de bu konuda yapılan çalışmalarda Basmane yerleşkesinin “Yandığı” bilgisinin yer almasıdır. Üstelik “Binalara ne oldu?” diye sorduğum konuyu bilen uzmanlar da “Yandı” cevabını vermişlerdi. Ama gördüğüm yapıda yangından eser bile yoktu ve yedi penceresi ve muhteşem renkleriyle sapasağlam duruyordu. Yine beklenmedik bir sürpriz oldu ve internet üzerinden o binaların sahibi olan tekstil şirketini yöneten ailenin mensubu ve yurt dışında yaşayan Sayın Kâmil Tatari ile tanıştım. Olayı anlatınca çok üzüldü ve büyük nezaket göstererek kendisi İzmir’de olmasa da binayı görebileceğimi söyledi. İletişim kurmamızdan hemen sonra Sayın Demet Tatari’nin konukseverliği ve rehberliğiyle birbirine bağlı tüm yapıları gezdim ve fotoğrafladım. Ayrıca Kâmil Tatari Bey İzmir’e geldiğinde buluştuk ve bir kez daha aynı geziyi yaparak bilgilerimizi birleştirdik.

İşte o konuşmada müthiş bir keşif daha çıktı. Tekstil şirketinin vefat etmiş eski bir çalışanı yapıların Amerikan Koleji dönemini de hatırlıyormuş ve sağlığında bazı bilgiler anlatmış. Onlardan bir tanesi o süslü yapının sinema olduğu ve Amerikan Koleji’nin o binayı bir dönem “yemekhane” olarak kullandığı bilgisiydi. Yazmakta olduğum “Sinema Tarihinde İzmir” kitabı için yaptığım araştırmalarda, 1922 yangını öncesi, Evangelistria adını taşıyan ve Boyacı Deresi’nin ortasından geçtiği mahallede üç tane sinema binasının olduğunu biliyordum. Ama hiç kimse yerlerini bilmiyordu. Bunlardan bir tanesinin, günümüzde Mürselpaşa Bulvarı üzerinde bulunan yeni bir yapının yerinde olduğunu keşfetmiştim. Çünkü orası benim gençlik yıllarımda otomobil tamirhanelerinin yer aldığı büyük bir avluydu ve avluda eski bir salondan kaldığı açıkça belli olan localar vardı. Hatta orası Cumhuriyet döneminden hemen sonra da bir zaman sinema olarak kullanılmıştı, ancak diğer iki sinemadan hiç bir iz bulamamıştım.

Ön cephesi insan yüzleriyle de süslü ve bahçe duvarında üzerinde çeşitli yazılar bulunan mermer parçalarının yer aldığı yapının çatı alınlığında yıllardır herkesin dikkatini çeken bir kabartma vardı. Kabartma grafik çalışması yapılıp değiştirilmiş eski yazıya da benziyordu. Fotoğrafını çekip değerli araştırmacı dost Kaptan Mustafa Üzel’e gönderip sordum. O da merakımı giderdi; evet o şekiller “Magribi” denilen tarzda yazılmış eski bir yazıydı ve bazı yerleri de kırıldığından okunması zordu. Mustafa Bey bana “Osmanlıca’da on iki ayrı yazı çeşidinin olduğunu ve bazılarını herkesin okuyamayacağını” söyledi. Yazıyı, İstanbul’da bu işi çok iyi bilen değerli bir hocamıza da gönderdiyse de bir sonuç gelmedi. İki değerli üstat yazı olduğunda hem fikir olmasına karşın yazının okunamadığını bildirmişler. Son çare minik ip uçlarından yararlanmaktı ve Mustafa dostuma sordum: “Hocam, bütünden vazgeçtim. Acaba arada okuyabildiğiniz harf var mı? Onlar bir şey ifade etmeyebilir ama İzmir ile ilgili bir sözcük ise bana çağrışım yaptırtabilir.”

Kaptan Mustafa Üzel dost, fotoğrafın üzerine işaretlediği okunabilen harfleri gönderdi: m…l…n…ma…ı/h… Gördüğümde, çok sevindim. Şifre çözülmüştü. Melis Sineması yazıyordu orada…

Yunanistan’da yaptığım çalışmalarda bazı bilgiler edinmiştim. Melis Sineması, 1913 yılında Evangelistria mahallesinde, Boyacı Deresi kıyısında açılan bir tiyatro idi ve sinema olarak da kullanılmaktaydı. Gösterilerin merkezi olan Kordon’dan uzak bir bölgede olduğu için bu tiyatroda daha çok fazla ünlü olmayan Türk ve yabancı gruplar sahne almaktaydı. Tiyatronun sponsoru ise A. Skandalidis adlı bir tüccardı.

1913 yılı da önemli bir ipucu idi. Çünkü Amerikan Erkek Koleji 1913 yılında Şirinyer’deki yeni binaya nakledilmişti. Demek ki o tarihe kadar da bu yapı yemekhane olarak kullanılmış, büyük çoğunluk Kızılçullu’ya gidince burası girişimci eliyle gösteri salonuna dönüştürülmüştü.

İkiçeşmelik’te, günümüzde spot mağazası olarak kullanılan Ankara (Tan, Yeni Tan, Lale-Tan ve İmren) Sineması’nı bir bölümü yol için yıkılmış olsa da, İzmir’de Cumhuriyet öncesinden kalan tek sinema binası olarak biliyorduk. Bu keşifle sinema salonu ikiye çıkmış oldu. Basmane’de daha keşfedilmedik çok şey var. Onlar da diğer yazılara… Bu keşif için Kâmil Tatari ve Kaptan Mustafa Üzel dostlara teşekkür borçluyum.