Sahipsiz şehir…

Ne zamandır dikkat ediyorum ve siz de mutlaka farkındasınızdır; İzmir şehri hızla kirlenmeye başladı. Bu kirlilik sadece fiziksel anlamda değil, şehrin ruhunda da kendisini gösteriyor. Bu kirlilik elbette, İzmir şehrinin kent ve kentli kimliğini de yok ediyor.

Örneklerle ve kısaca anlatmaya çalışayım…

Şehirde, şehrin parçası olan malzemeler var. Bunlar (sö zgelimi) Kordon’daki seyir terasları ve üzerindeki oturma grupları, park ve yeşil alanlardaki banklar, aydınlatma direkleri ve aparatları, çimler, ağaçlar, çiçekler, yollar ve benzeri…

Bunların nasıl yıpratıldığını ve kirletildiğini ilgili kimse görmüyor mu? Lütfen dikkat edin, şehirde afiş yapıştırılmamış bir direk, duvar, pano ve hatta Pasaport’ta gemi babası bulabilecek misiniz? Bu görsel kirlilik neden önlenemiyor? O çirkin afişleri yapıştıranlar zaten belli. Tüm reklam yazılarında adres ve telefon da var. Belediye de bu konularda yetkiye sahip… O afiş sahibine ihtarı çeker ve cezayı yazarsın, bakalım bir daha yapıştırabiliyor mu?

Kıbrıs Şehitleri girişinde yıllardır hemen her gün, genç insanlar bir ayakkabı mağazasının küçük el ilanlarını gelen geçene dağıtır. On yıldan fazladır hemen her gün. O dağıtıkları noktadan içeride yerler bu dağıtılmış ilanlarla doludur, kimse de “Kardeşim, senin her gün bu caddeyi kirletmeye hakkın var mı?” diye sormaz.
Konak Meydanı, kaybedilmiş bölge gibidir. Hijyene uygun olmayan her tür yiyecek ve içecek satıcısı sabahtan gece yarısına kadar o bölgeyi işgal altında tutar. Hiçbir güç, bu güne kadar onları oradan çıkartamamıştır. Alsancak, Konak ve Karşıyaka sahilinde deniz üzerinde balon patlatanlara ve o bölgenin zeminini doğanın asla eritemeyeceği patlamış balon parçaları ile kirletenlere de hesap soran çıkmaz.

Son zamanlarda bir de trafik terörü hortladı. Kimsenin ne kırmızı ışığa ne de tek yön yollarda ters gidiyor olunması aldığı yok. Özellikle belediye otobüsleri ışık filan dinlemiyor. Gidin, Mustafa Kemal Bulvarı Karataş Kavşağı’na, Karataş’tan Üçkuyular yönüne çıkan otobüslerin yayaya yeşil yanarken, nasıl hız kesmeden gaza bastıklarını izleyin. Aynı şeyi Konak’ta, Varyant yönünden gelip de Gümrük yönüne dönerken de yapıyorlar.

Bunlar yetmezmiş gibi bir de motosiklet terörü başladı. Bu araçların fiyatları bisiklet fiyatı gibi düşük olunca şehirde bir motosiklet patlaması oldu ve motosikletler hiçbir kuralı dinlemiyor. Kırmızı’da geçiyor… Ters yönde gidiyor… Yaya yoluna giriyor… Ve asla sorumluluk taşımıyorlar.

Geçenlerde Konak Pier önünde, Bulvarı üstten aşan yaya köprüsünden geçen motosikletleri izledim… Pizza dağıtıcıları başta olmak üzere her tür motosiklet yaya köprüsüne hiç duraksamadan giriyor. Üstelik köprünün iki girişinde de “Motosiklet giremez” uyarısı var. Kısa zamanda 62 motosiklet saydım…

Gerçekten ayıp… Kendime iş edindim ve oralarda rastladığım ilk trafik polisine durumu anlattım. “Beyefendi, orası yaya yolu, bizim sorumluluk alanımızda değil. Belediyenin ilgilenmesi gerekli” diye cevap verdi. Bu kez hemen yakında bulunan zabıta görevlilerine gidip durumu anlattım. Onlar da “Asıl trafik polisinin görevi” yanıtını aldım. Bunun üzerine, “Siz burada neyin sorumlususunuz?” dedim. “Bu meydanın” dediler. Ben de orada cirit atan seyyar satıcıları gösterdim. “Peki, bunlar ne arıyor burada o zaman?” diye… Çok bozuldular ama olabildiğince saygıları bozmadan “Beyefendi, size ne?” demeye getirdiler.

Şehrin tüm ana alanları pislik içinde. Yeşil alanlarda yerler çekirdek kabukları ve sigara izmaritlerinden geçmiyor. Arada da garnitür olarak köpek kakaları… Bu şehrin sokaklarını eskiden arazözler yıkardı? Şimdi neden yollar hiç yıkanmıyor?

Yerel seçimler yaklaşıyor. Bakalım hangi adaylar bu kirlilikten söz edecek?
İzmir’de neredeyse İzmirli kalmadığından, kalanlar da İonesco’nun oyunundaki gibi gergedanlaştığından, bu konuda duyarsızlık alıp başını son hızla yürüyor…
İzmir’de yaşamanın eskisi gibi çok güzel olacağı günlere kısa zamanda dönebilmek ümidi ile…