Keşke “Mustafa”yı değil, “Mustafa Kemal”i anlatmaya çalışsalardı.
İkisi arasındaki fark;
“Sıradan / basit / olağan” ile
“Eşsiz / muhteşem / olağanüstü” arasındaki farktır.
Sıradan Mustafalar, Mehmetler, Ahmetler her yerde, her toplumda, her çağda var…
Ama “Mustafa Kemal” tek…
Film “bittikten” sonra sponsordan gelecek parayı bekleyen düşünce keşke “Mustafa”nın sıradan insan özelliklerini anlatmaya çabalayacağı; once belgeye, araştırmaya zaman ayıracağı yerde “Mustafa Kemal”in “Büyük Nutuk”ta anlattığı olağanüstü serüveni anlamaya ve anlatmaya çalışsaydı…
“Kemal”siz Mustafa’yı anlatmaya çalışmak; Mustafa’ya Kemal adını ekleyen öğretmenin, bir asırdan daha önce gördüğü eşsizliği hala görmezden gelmek demektir.

Tıpkı İstiklal Marşı gibi…
İstiklal Marşı’nın sözleri muhteşemdir…
Müziği de muhteşemdir…
Dünyadaki ulusal marşlarının çok azı İstiklal marşı bestesi kadar etkileyicidir.
Ama bu muhteşem müzik asla o muhteşem sözlere oturmaz…
Prozodi dediğimiz söz/müzik uyumluluğu ve hecelerin bölünmesi çok kötüdür.
Üstelik marşın orijinal tonu, eğitim görmemiş gırtlakların söylemesine asla uygun değildir.
Bu nedenle İstiklal Marşı çoğu zaman iki ton aşağıdan çalınır.
Ama tüm bu sıkıntısına rağmen İstiklal marşı muhteşem bir marştır.
Yukarıda söz ettiğim uyumsuzluk var diye marşın müziğini değiştirmeye kalkarsak ne olur?
Sıkıntı çıkar…
O artık toplumun sembolüdür…

Kemal’i çıkarıp, sadece Mustafa’yı anlatmaya çalışmak, İstiklal Marşı’ndaki müziği, sözlerden ayırmak gibidir.
Sembolleri sadeleştirmenin, basitleştirmenin sıkıntı yaratmaktan başka getirisi de olmaz…
Tabii ki, amaç bu değilse…
Gelelim İzmir’e…
Mustafa Kemal, daha on yıl yaşasaydı, eminim hem İstanbul’un, hem de İzmir’in o sunumdakiler kadar güzel opera-tiyatro salonları olacaktı.
Çünkü Mustafa Kemal “Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmemizin nedenini anladım… Onların operaları var…” diyecek kadar çağdaş bir liderdir.
Çünkü Mustafa Kemal, çok önemli konuğu olacak olan İran Şah’ını ağırlama hazırlıkları içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü göstermek için kanıt olarak “Opera”yı seçen ve Ahmed Adnan’a otuz günde opera besteletip, sahneletmeyi başaran bir önderdir.
Bir şehri, şehir yapan özelliklerin başında sahip olduğu kültür kurumları gelir. İzmir’in EXPO’yu yitirişindeki en önemli etken Milano’nun La Scala’ya sahip olması olmuştur. Final gösterisinin tamamını düzenleyen La Scala’ya karşın, İzmir’in “çıkartma” yaptığı Paris’teki “Joker”i neydi???

Aynı şehir, şimdilerde Cumhuriyet döneminde, bu alandaki ilk gerçek kazanımı olacak olan Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nin, yani ülkenin en önemli konser salonunun geleceğini, hayatında tek nota müzik eğitimi görmemiş kimselere kurgulatıyor. O kimseler de “Bize olan güveninize teşekkür ederiz. Elimizden geleni esirgemeyiz ama lütfedin de bizim yanımıza hiç olmazsa, akademik müzik eğitimi almış, dünyaca tanınan, telefonu kaldırdığında dünyanın her yerindeki şeflere, solistlere, emprezaryolara anında ulaşıp, rahatça söyleşecek dostlukları olan bir arkadaşı da görevlendirin…” diyemiyorlar…