Güzel İzmir, kirli İzmir…

Yerel seçimlere -deyim yerindeyse- “Çeyrek kala” adaylar arasında rekabet kızışmaya başladı. Her aday İzmir ile ilgili düşüncelerini fırsat bulduğu her ortamda bir bir sıralamaya çalışıyor.

Bu arada gazetelerin haber merkezi yöneticileri ile yerel TV’lerin yapımcıları adeta el üstünde tutulur hale geldiler. Çünkü manşete çıkmak ya da söyleşi programlarında yer almanın sağlayacağı reklam avantajı çok yüksek…

Adayların İzmir’e nasıl baktıkları ve ne söylemler getirdiklerine dikkat ettiğimde henüz beni heyecanlandıran bir paragraf okumadım. Ortaya attıkları görüşler ya fazla yüksekten uçuyor ya da fazla yerde sürünüyor. Hatta bazılarının projelerine baktığımda hayretler içinde kalıyorum.

Bu proje sahiplerinin ne kent planlamasından, ne imardan ne de hukuktan anlamadıkları anlaşılıyor. Eğer anlıyor iseler o zaman da oy istedikleri İzmirlileri aptal yerine koymaya çalışıyorlar. Bu tür fazla popülist yaklaşımlı politikalar artık çoktan eskidi. Artık kimse bu tür ucuz yaklaşımlara değer vermiyor.

Bu güne kadar süre gelen uygulamada büyükşehir belediyesinin dışında doğal olarak en etkin belediye Konak Belediyesi idi. Ancak yeni idari uygulama var olan bölünme ile Karabağlar Belediyesi de kentin düzeninde oldukça önemli (Belki de en önemli) belediye oldu. Sınırlarının belirlenmesi üzerine aylardır büyük tartışmalar yaşanan Karabağlar ve Bayraklı belediyelerinin İzmir’in gelişimine ne katkılarda bulunacağı kısa zamanda görülecektir sanıyorum.

Hiç kuşku yok ki seçimlere kadar ilginç bir dönem yaşanacak.

Bu arada İzmir’in ne kadar kirlendiğinden de söz etmek istiyorum…
Bir şehri, şehir yapan şeylerin arasında onun güzellik ve estetiğine katkı koyan unsurlar en başta gelir. Parklar, bahçeler, düzenli kaldırımlar, kent mobilyaları, ışıklama ve aydınlatma sistemleri gibi alanlar ve elemanlar bunların arasındadır.
Ne yazık ki İzmir, şehrin temiz tutulması konusunda hiç başarılı değil.

Şehrin gözbebeği Kordon’da, Alsancak’taki her bulvar ve caddede ve şehrin tüm arterlerinde bir yürüyün bakalım. Ama sakın yere bakmayın. Çünkü mideniz bulanır.

Kendimi bildim bileli sokaklarda bu kadar çok tükürük bulunan bir İzmir görmedim. (Böyle tükürüklü ve kirli başka şehir zaten yok.) Her yerde binlerce sigara izmariti var. Sigara tiryakilerinin kendilerini zehirlemelerinden vaz geçtim, yaşadığımız şehri böylesine kirletmeye ne hakkı var? O zehir zıkkımı içtikten sonra, kalıntısını yere atmak şart mı?

Öte yandan gördüğüm şehirler içinde, o şehirde yaşayanların en çok zarar verdiği yer de İzmir. Şehir dokusu bu kadar tahrip edilen, taşlanan, koparılan, kırılan, çiçekleri ezilen yer kesinlikle İzmir. Dostum olan bir bilimadamı bu günlerde “Kentlilik Bilinci” üzerine bir girişim sürdürüyor. Ne kadar haklı ama ne kadar da çaresiz görünüyor.

Özdemir Asaf’ın şiirine benzetmeye çalırsak şöyle diyebiliriz:
“Bütün kentler hızla kirleniyordu…
Birinciliği İzmir’e verdiler…”
Yazık…

Son bir iki yıldır bir de yapıştırma modası çıktı. Şehrin hemen bütün direklerinde yapıştırma el ilanları var. Dernekler, kuruluşlar, mağazalar, dershaneler… Akla gelen her alandan yapıştırma ilanlar, şehrin her yerinde. Hatta, Pasaport’ta rıhtımdaki gemi babalarının üstüne bile yapıştırmışlar. O babaların yüksekliği bir metre bile değil. O ilanı okumak için yere yatmak gerek. Ne diye yapıştırırlar ki…

Belediyelerin bunları yapıp şehri kirletenlere yaptırımı var. Ama uygulama?
O ilanları kimin yapıştırdığı belli… Yaptırımı uygularsın, bıçak gibi de kesilir bu kirletme işlemi. Ama nerede o otorite?

Büyükşehir sınırları içinde yer alan ilçeler arasında hiç kuşku yok ki en ilginç seçim Konak’ta yaşanacak. Görevde bulunduğu beş yıl boyunca Sayın Muzaffer Tunçağ özellikle sanat kültür alanında çok başarılı çalışmalar yaptı. Kendisine önce bir İzmirli sonra bir sanatçı olarak teşekkür ediyorum.

İzmir hepimizin der dururuz. O zaman hepimiz İzmirli olduğumuzu gösterip şehrimize sahip çıkalım.