Yaz geldi ve İzmir şehri gene boşaldı.
Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda hem dolar hem boşalırdı. Çünkü neredeyse her açılışında yarattığı dalgalar tsunami gibi tüm ülkeyi titreten bir fuarımız vardı. Sağ olsunlar bilirkişiler Fuarcılık artık başka mecralara girdi. Böyle fuar mı olur? diyerek belleklere kazınan adıyla Enternasyonal Fuarımızı katlettiler. O dönemlerin sayıları ellinin üstüne çıkan katılımcı ülkeleriyle bambaşka olan fuarları günümüzün panayırdan berbat keşmekeşine döndü.
Fuarımız, fuar gibiyken bu şehir de tertemiz ve pırıl pırıldı. Bizleri fuara troleybüs gibi çevreye en yakışan ulaşım araçları götürüp getirirdi. Sonra sihirsiz bir el geldi ve İzmiri önce İstanbulun hurda Ansaldolarına teslim edip şehrimizin caddelerini hırdavat dükkanına çevirdi ardından o güzelim mavi troleybüslerimiz güya Körfezde balık yuvası olmak üzere denizin dibini boyladı ama yuva da olamadılar çünkü körfez tabanını kaplayan çamur onları da tarihe gömdü. İzmirde o zamandan bu yana insanların hala tıkış tıkış salamura misali sığdırıldığı otobüs işkencesi dönemi sürüp gidiyor.
Sahi, panayırlar nerelerde olur? Büyük şehirlerde olmaz değil mi?
Bir yerde panayır varsa orada mutlaka bir kasaba vardır. İşte biz de fuardan panayıra, Akdenizin incisi tertemiz ve uygar bir kentten kasaba benzeri, pislik içinde ve magandaların işgali altında inleyen ucube bir yerleşime döndük.
Değerli uzman hocalarımızla sezon içinde bir iki panelde karşılaştık. beyaz yakalı ilkokul öğrencilerinin heyecanı içinde İzmirdeki mimari dokudan filan söz edip duruyorlardı. Ne dokusu hocam? İzmirde öyle bir doku var da biz mi bilemedik?
Ne acıdır ki İzmiri mimari açıdan yıllardır katledenler ve halef selef durumunda olanlar yanlışları yineliyorlar ya da yeniliyorlar. Bu sadece taş toprak ilişkili işlerde değil çok alanda böyle.
Sonuçta insan acıyla mırıldanmadan edemiyor: Ah, Güzel İzmir!
Bu günleri de mi görecektin… Görecektik!
***
Geçen zamanın önemli olaylarından biri İhsan Alyanak vapurunun şaşırtıcı bir kaza sonucu batmasıydı. İhsan Alyanak körfezdeki diğer tekneler arasında Yaşlı olanlardan biriydi. Uzun yıllar İstinye adıyla İstanbulda hizmet veren ve bu alanda Köy Vapurları adıyla anılan seriye dahil olan 1951 yılı yapımı vapur halen faaliyette olan Bergama ile birlikte en yaşlı iki körfez vapurundan biridir. 47 metre boyunda ve 12 knot hıza sahip Hollanda yapımı vapur son dönemlerde Yorgun görünümü ile dikkat çekmesine karşın Yassıcaada gibi körfezin en uzak hattına da veriliyor idi.
Kazanın neden olduğu yapılan soruşturma sonucu ortaya çıkacak. Ama geçenlerde Yalova 1in de dümen kilitlenmesinden Konak İskelesi yanında karaya oturduğunu dikkate alarak Kazaların her seferinde rastlantılara bağlı olmadığını, işletmenin iyi işletilememesinin de bir kaza olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki İzdeniz bomboş Körfezi İzmirliyi memnun edecek biçimde kullanmamakta, kötü bir güzergah yönetimi göstermektedir. On binlerce yolcuyu Körfez çevresinde otobüslerle taşımak yerine yeni iskeleler açılarak ulaşımı çok kolay ve güvenli olması gereken denize yönlendirmek yoluna bir türlü yanaşılamamaktadır.
Geceleri Alsancaktan Göztepe yönüne neden vapur çalıştırılmadığını anlamak olası değildir.
Kim bilir belki kasabalarda böyle seferler yoktur! Ya da kasabalılar böyle lükse layık değildir!
Bu arada kazadan yola çıkarak İzmir körfezinde tarih içinde meydana gelen benzer olaylardan da söz etmek isterim. Başlangıcından günümüze kadar geçen yaklaşık 125 yıllık zaman içinde körfez vapurları bir hayli kaza yaşar. Bu vapurlardan Gülbahçe, Girit, Göztepe ve Efes vapurları birçok irili ufaklı kaza ile adı en çok duyulanlardır. Öte yandan eski gazetelerde Körfezde olan başka deniz kazalarından da söz edilmektedir. Bu haberlerin arasında kuşku duyulanları da vardır.
Söz gelimi Rum azınlığın en önemli gazetesi olan Amaltiya, 15 Mart 1889 tarihli sayısında Yenikale istihkâmına erzak götüren sandalın fırtınadan battığını ve içinde bulunan 18 askerden 16sının öldüğünü yazar. Bu haberden üç gün sonra İzmir garnizonundan bir yetkili tarafından Türk gazetesi Hizmete gönderilen bir yazıyla Böyle bir olayın meydana gelmediği bildirilir. Ancak Amaltiya gazetesinde böyle bir düzeltmeye rastlanmaz.
1 Ağustos 1887 tarihinde Hamidiye Şirketine ait Göztepe ve Kilizman vapurları, Pasaport – Göztepe hattı üzerinde çarpışır. Burnundan yara alan Göztepe vapuru karaya oturur ve yetişen kayıkçılar yolcuları kurtarır. Yapılan soruşturmada kaptanların alkollü oldukları anlaşılır.
4 Şubat 1899 tarihinde yine aynı hatta şirketin iki vapuru daha çarpışır. Göztepe yönüne giden Adliye vapuru, karşı yönden gelen Girit ile çarpışır. Adliye aldığı yaranın etkisiyle kısa zamanda batar.
Aynı yıl 15 Kasım tarihinde şirkete ait Gülbahçe Karşıyakaya giderken, körfezin ortasında bir Rus gemisi ile çarpışır. Kaptan Yorginin hatasından kaynaklanan bu kazada can kaybı olmazsa da vapur aldığı yara nedeniyle Karşıyakaya güçlükle ulaşır. Gülbahçe 16 Ekim 1900 tarihinde bu kez Karşıyakadan gelirken, mendirekten çıkmakta olan ve Whittal şirketine ait Mari römorkörüyle çarpışır.
31 Ağustos 1901 günü akşamı ise Girit vapuru, fenersiz bir yelkenli ile çarpışır.
24 Ağustos 1905 tarihinde ise Karşıyakadan dönen Urla vapuru, Sisam adasına gitmek üzere mendirekten çıkmakta olan Yunan bandıralı bir yelkenli ile çarpışır.
24 Nisan 1908 tarihinde ise sabah ilk seferlerini yapmak için Pasaporttan hareket eden Terakki ve Göztepe vapurları birbirleriyle çarpışır.
31 Ocak 1933 tarihinde Konaktan Reşadiyeye hareket eden Körfez Şirketinin Göztepe vapuru Reşadiye iskelesinin fenerini fark edememesi yüzünden tayyare fenerine yaklaştığı sırada baştankaraya oturur ve ancak bir römorkör yardımıyla yüzdürülerek kurtarılır.
19 Ocak 1934 tarihinde Cumhuriyet vapurunun dümeni o zamanlar Dolma adıyla anılan Konak meydanı önlerinde yerinden çıkarak batar. Dümensiz kalan vapur ancak yedeğe alınarak kıyıya yanaştırılır. Batık dümen de iki gün sonra Tahmil ve Tahliye Şirketinin büyük vinci ile ve dalgıçlar vasıtasıyla çıkarılır.
16 Temmuz 1948 tarihinde İnciraltıdan son seferini yaparak dönmekte olan 9 Eylül vapuru günümüzdeki Konak Orduevinin bulunduğu alandaki Sahil Park Gazinosu önüne geldiği sırada bir sandala çarpar. Feryatlar arasında denize dökülen dört kişiden üçü çırpınmaktayken vapurdan atlayan iki genç ile olay yerinde bulunan bir başka sandalın yardımlarıyla kurtarılır. Ancak dördüncü kişi boğularak ölür. Olayda vapurun ışıldak yakıp yakmadığı uzun süre tartışılır.
18 Ocak 1967 tarihinde Efes vapuru mendirek içinde çarptığı İzmir Sahil Sağlık Merkezi emrindeki Büyükdere motorunun batmasına neden olur.
15 Haziran 2011 tarihinde Bostanlı – Konak seferini yapan, Kaptan Ali Balıkçıoğlu yönetimindeki Kordon 1 vapuru Konak İskelesine yaklaşırken makineleri stop ettiğinden kontrolden çıkar ve sürüklenerek sahildeki beton duvara çarpar. Olayda bir yolcu yaralanır.
Gelelim en önemli kazaya. 30 Eylül 1908 Çarşamba günü akşamı körfez şirketinin serdümen Rauf efendi yönetimindeki ve sayıları yüzden fazla yolcusu bulunan İstanbul vapuru, Karşıyakaya son seferini yapmak üzere limandan çıktığı bir sırada ve mendirek dışında, Selânikten gelmekte olan Muharrem kaptan yönetimindeki Kesendire vapuru ile çarpışır ve çarpmanın şiddetiyle anında batar. Kazada 63 kişi boğularak ölür. Karşıyaka, Rumların oldukça yoğun olduğu bir bölgedir. Bu nedenle vapur yolcuları ile boğulanların çoğu da Rumdur.
Dönemin gazetelerine göre kazaya İstanbul vapurunun izinli olan kaptanı İsmail Efendinin yerine getirilen Rauf Efendinin acemiliği yol açmıştır. Üstelik Rauf Efendinin kaptanlık yapması daha önce de birçok kez liman memurlarınca engellenmiştir. Bu nedenle kazada Şirket-i Hamidiyenin büyük yanlışı vardır. Çünkü şirket elinde yedek kaptan bulundurmamaktadır. Bu arada kazada burun kısmı hasar gören Kesendire vapuru iki gün sonra Selânike hareket eder. 4 Ekim günü Rıhtım Şirketi Yöneticisi Guiffrayin denetiminde başlayan çıkarma işlemi sonucunda İstanbul vapuru yüzdürülür ve 7 Ekim günü Bayraklıdaki tersaneye çekilir.
Diğer yandan faciaya şirket vapurlarının çürüklüğünün yol açtığı inancında olan birkaç Rum, 1 Ekim 1908 günü şirketin Kordondaki merkez iskelesi ve ardından Karşıyaka iskelesini üzerlerindeki yazıhane ve yolcu salonlarıyla birlikte, ateşleyerek attıkları yağlı paçavralarla yakar. Önceden plânladıkları eylemde oldukça hızlı hareket ettikleri için güvenlik güçleri zamanında yetişemez. Kordon iskelesindeki ateşi söndürmeye gelen tulumbacılara da bu kez halk engel olur. Şirketin diğer iskeleleri ile vapurları da bazı kişilerce yakılmak istenince, iskeleler bu kez asker tarafından kordon altına alınır. Vapurlar da her olasılığa karşın, Osmanlı savaş gemilerinin demirli bulunduğu kışla önüne aldırılır. İsyancılar tamirde bulunan Gülbahçe vapuruyla birlikte tersaneyi ve Bayraklı iskelesini de yakmaya kalkarlarsa da, kısa zamanda buralara sevk edilen askeri birlikler bunlara engel olur.
3 Ekim 1908 günü kazazede ailelerinden yardıma gereksinimi olanlar için bir yardım kurulu oluşturulur. Başkanlığını Karşıyaka Belediye Başkanı Bekir Behlül beyin yaptığı bu kurulda dava vekili Mustafa Faik bey, Kemal Sait bey, Avadis Avadikyan, Manuel Petro Kokino, Eduard Barf, Baron Allioti ve Anastasyadi efendilerden kurulu bir yardım komisyonu oluşturulur ve kısa zamanda iki yüz liranın üstünde yardım toplanır.
Kaza sonrası Karşıyaka halkının şirket vapurlarına binmemeye karar vermesi, ancak trenlerin de ulaşımda yetersiz kalması üzerine, Karşıyaka Belediyesi iki vapur satın alarak işletebilmesi için Vilayet makamından izin ister. Zaten Hamidiye Şirketi de 1 Ekim 1908 gününden itibaren vapur seferlerini durdurmuştur. Ancak İstanbuldan vapur getirilememesi, İzmirden bulunan iki vapurun sahiplerinin de Yunanlı olması nedeniyle, vapurlara Osmanlı bandırası çekilerek işletilmelerinin uygun bulunmaması bu girişimin sonuçsuz kalmasına neden olur.
Karşıyaka, Foça, Karaburun, Urla, Güzelyalı Göztepe ve Karataşta oturanlar vapursuz kalmaktan oldukça etkilenir. İki aya yakın bir zaman vapursuz kalan Karşıyakaya yeniden yapılan ilk sefer 28 Kasım 1908 günü, şirketin Osmaniye vapuru ile başlar. Karşıyaka İskelesi onarımda olduğu için yolcular Alaybey ve Osmanzade iskelelerine taşınmaktadır.
Ancak vapurların işlemeye başladığını gören Rum ve diğer azınlıklardan bir grup Karşıyakadaki Klonaridi Gazinosunda toplanarak konuşur. Ertesi sabah toplanan 1500 kişilik bir grup önce Donanmacı iskelesindeki dükkânları zorla kapattırır ve Osmanzade İskelesine yürümeye başlar. Bu sırada Osmaniye vapuru da bu iskeleye gelmektedir. Gemi kaptanı bunları fark edince tornistan ederek açığa çekilir. Daha sonra bu gruba çoğu İtalyan uyruklu yeni nümayişçiler de katılır. Ancak birkaç kez yinelenmeye çalışılan olaylar askeri birliklerin işe el koymasıyla sona erer.
Sevginizin de mevsim gibi sıcak ama kazasız olduğu yaz günleri dileğiyle…