İzmir tarihine baktığımızda bazı dönemlerin fazla ayrıntıyla incelenmediği ve böyle dönemlerin çok da ilginç ayrıntılar taşıdığı görülür. Özellikle Türklerin çevrede görülmeye başladığı dönemden İzmir’in kesin olarak Osmanlı egemenliği altına girmesine kadar geçen yaklaşık üç yüz yıllık zaman dilimi bu ilginç ve gizemli dönemlerden biridir. Bu dönem İzmir’in oldukça sık el değiştirmesine de sahne olmuştur. Bunların en önemlilerinden biri de Timur’un İzmir’i ele geçirmesidir.
Adını verdiği imparatorluğun ordusunun başında batıya doğru sefere çıkan Tatar lider Timur, Hindistan’dan Anadolu’nun doğu bölümüne kadar olan geniş bir coğrafyanın hakimi olur ve 1402 yılında Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezit’i de yenilgiye uğratır.
Bu yenilgiyle Anadolu’nun kalan bölümünü eline geçirmek için adeta engel kalmamış gibidir. Henüz Osmanlı’nın eline geçmemiş olan Bizans’ın zaten Timur ordusuna direnecek gücü de pek yoktur.

Öte yandan Timur ordusunun bir bölümü güneyde Teke ve Menteşe bölgeleri ile Aydın ve Saruhan vilayetlerini de tahrip etmeyi sürdürür. Bu arada Akşehir ve Afyon da yıkım ve talandan nasibini alır. Timur’un hayatına baktığımızda seferlerinin çoğunu Türk – İslam ülkelerine karşı gerçekleştirdiğini görülür. Ankara Savaşı’ndan sonra İstanbul gibi bir merkez dururken, Bizans üstüne yürümemesine de bu gözle bakabiliriz. Buna rağmen Timur iki elçisini Bizans başkentine göndererek İmparator’un düzenli olarak Osmanlı’ya ödediği verginin gönderdiği adamlarla kendisine aktarılmasını ister.
Tatar hükümdarı Timur, Kütahya’da yaklaşık bir ay kadar kaldıktan sonra sahile doğru harekete geçerek, Denizli, Aydın, Ayasuluk üzerinden geniş bir kavis çizer ve Menderes Vadisi’ni izleyerek Tire’ye ulaşır. Bu yolculuk sırasında özellikle Menderes havzasında Timurtaş tarafından inşa ettirilmiş köprüleri de kullanırlar.

Emirzade Pir Muhammed ile Şeyh Nureddin, bir haberci hazırlatarak Aşağı Kale’nin St. Jean Şövalyesi Guillaume de Mine’ye gönderdikleri mesajla “İslam dinini seçmeleri ya da vergi vermelerini” bildirirler. Bu koşullar kabul edilmediği takdirde de “Herkesi kılıçtan geçirileceği” bildirilir. Ancak kale komutanı Mine, aşağılayıcı ve hakaret dolu ifadeler taşıyan bir yanıtla bu öneriyi reddeder ve bölgedeki Hıristiyan liderlerden kendilerine yardım göndermelerini ister. Bu çağrı üzerine, adalardan iki bin kadar savaşçı, bol miktarda yiyecek ve silah gönderilir.
Şövalyelerin yanıtını ve çevredeki Hıristiyanlardan aldıkları yardımı öğrenen Timur, havanın oldukça yağışlı olmasına aldırış etmeden 2 Aralık 1402 tarihinde Tire’den hareket ederek İzmir önlerine ulaşır ve ordugah kurulur. Ankara Savaşı’nın üzerinden henüz altı ay bile geçmemiştir. Tatar ordusu davul dümbelek sesleri arasında hazırlıklarını tamamlayarak surlara üç yandan hücum eder. Limankale olarak da söylediğimiz ve günümüzde İzmir Belediyesi’nin eski binasının bulunduğu bölgede yer alan İzmir Kalesi, günümüzde Anafartalar Caddesi kıvrımıyla gözümüzde canlandırabileceğimiz, o dönemde mevcut iç limanın kuzeydoğu ucunda ve denize uzanmış bir burun üzerinde yer almaktadır. Uzun bir kenarı hemen iç liman yanından, adeta suyun içinden yükselmektedir. Bu nedenle kara hücumunun bu noktadan yapılması olası değildir. İzmir’in tarih içindeki üç kalesinden biri olan bu kaleyi 1328 yılında Umur Bey yaptığı hücumla düşürürse de, Kıbrıs, Venedik, Ceneviz ve Rodos gemilerinden oluşan Haçlı donanması 1344 yılında geri alır. Umur Bey bir kez daha ele geçirmek istediği kaleye 1348 yılında yaptığı hücumda şehit düşer.

Timur kaleyi bu hücumlarla düşüremeyeceğini ve mutlaka deniz tarafındaki bölümden de hücum edilmesi gerektiğini anlayınca surların çevresine bir set inşa ettirir. Bu setin üzerine belirli aralıklarla sur duvarlarına çıkmayı kolaylaştıracak ahşap kuleler inşa ettirir. Her kule iki yüz savaşçı taşıyabilmektedir. Kuleler büyük tekerlekler üzerine inşa edildiklerinden surlara rahatça yaklaşıp uzaklaşabilmektedir. Bu arada sayıları on bini bulan lağımcılar istihkam destekleri kazarak ve surların altına uzanan galeriler açmaktadır. Bu arada deniz cephesinden saldırı için, iç liman girişi dökülen büyük taşlarla kapatılır ve yardıma gelebilecek gemilerin de limana girişi önlenir. Bu taşların günümüzde Kireçlikaya sırtlarında bulunan Antik tiyatrodan getirildiği düşünülmektedir. Hatta İzmir Metrosu tünel kazıları sırasında Çankaya ve Gümrük çevresinden çıkan sütun ve başlıkların da Antik Tiyatro’ya ait olabilecekleri tarafımızdan düşünülmektedir. Bu arada iç limanda demirli bulunan Hristiyan kadırgaları, iç limanın ağzının doldurulacağını anlayan şövalyelerin talimatıyla gün doğmadan denize açıldıkları için içeride kıstırılıp, yakılmaktan kurtulurlar.
İç liman ağzı bu şekilde doldurulduktan sonra bu bölüme de yaptırılan set karaya yaptırılan setle birleştirilir ve kale tam bir muhasara hattı ile çevrilmiş olur. Bu birleşmeden sonra Tatar ordusu limanın orta bölümüne ve farklı yönlerde çakılmış sağlam kazıklar üzerine oldukça büyük bir iskele yaptırır. Artık kalenin bu cephesine de karadan olduğu gibi saldırılabilecektir. O günlerde başlayan şiddetli yağmur da hücumu yavaşlatmaz ve atılan yanar okların zemindeki yağmur sularına düşüp yayılması şiddetle savunma yapan şövalyeleri iyice zora düşürür. Kuşatmanın başlamasından iki hafta sonra Timur’un verdiği son bir komutla yapılan şiddetli saldırıyla birlikte Timur lağımcıların kazdıkları tünellerde bulunan ahşap desteklerin yakılmasını emreder ve desteklerin yanmasıyla çöken surlarda önemli tahribat oluşur. Bu durumda iyice sıkıntı yaşayan ve kalenin merkezine kadar çekilmek zorunda kalan şövalyeler yanlarına şehirde bir tür konsolos görevini yapan Balyos’ları da alarak, henüz Timur’un askerleri tarafından ele geçirilememiş bir burcun yanına yanaşan kürekli savaş gemilerine binerek kaçarlar. Kaçanlar arasında komutan Mine de bulunmaktadır.
Bunu gören şehirdeki Hristiyan halk da gemilere binmek ister. Hatta aralarından birçok kişi teknelerin halatları, demirleri ya da küreklerine sarılarak yardım beklese de gemilerdekiler yalvaranları mızraklarla geri püskürtüp denize açılır. Esir alınan İzmirliler Timur’un huzuruna çıkarıldıktan sonra genç / yaşlı, kadın / erkek ayrımı yapılmadan tümü kılıçtan geçirilir. Öldürülen nüfusun sayısı bazı kaynaklara göre binin üzerinde, bazılarına göre ise dört binden fazladır. Timur’un emri ile kesik başlardan iki kule inşa edilir. Kule inşası iki taşın arasında bir kelle konularak yapılır ve dehşet verici bir görüntüye sahip olur. Yağma da sürmektedir. Bu arada şövalyelerin yardımına gelen birkaç Hristiyan savaş gemisine mancınıklarla yine bu kellerden atılır. Güvertelerine düşen kanlı kesik başlardan dehşete kapılan denizciler geldiklerinden daha hızlı biçimde uzaklaşırlar.

Kalenin 1940’lara kadar var olan son kalıntı artıkları da Fevzipaşa Bulvarı’nın açılışı sırasında kaldırılacaktır. Genellikle çoğu kaynaklarda bu kalenin günümüzde eski belediye binasının bulunduğu yapı adasında yer aldığı belirtilir. Oysa bu parsel, bir “kale” yapısı için oldukça küçüktür. Kaldı ki, yine kaynaklardan öğrendiğimize göre, yukarıda da belirttiğimiz gibi kalede en az dört bin kişinin yaşadığını var sayarsak, belirtilen alanda bu kadar nüfusun iskan edilmesi ya da barınması pek olası değildir. Bazı araştırmalarda Timur’un iç limanda doldurduğu ilk alanın günümüzdeki Ali Paşa Meydanı’na denk gelen bölge olduğunun belirtildiğini de göz önüne alarak, kalenin eski belediye binasından neredeyse bu meydana varacak uzunlukta bir alanı kapsadığını düşünebiliriz. Nitekim St. Jean Şövalyeleri’nin Rodos’ta inşa ettiği kale de oldukça geniş bir alanı kapsayan yapıdadır.
Sonuçta, İzmir’in bu şekilde düştüğü haberi kısa zamanda yayılır. Midilli ve Sakız adaları ile Foça ve Yeni Foça’nın Cenova devleti vatandaşı olan valisi, aynı felaketin başına geleceğinden korkarak Timur’un huzuruna çıkar. Timur’un torunu Muhammed Mirza’ya değerli armağanlar getirdiği gibi vergi ödemeyi de kabul etmektedir. Timur, Cenovalı valiyi iyi karşılar ve kararından dolayı memnuniyetini belirterek kendisine değerli bir altın asa armağan eder.
Batı’ya yaptığı üç ayrı seferde, en uç nokta olarak geldiği İzmir fethini tamamlayan Timur, yağmalanmış ve harabeye dönmüş İzmir’den ayrılarak ordugahını Ayasuluk’ta taşır. Burada da yaklaşık otuz gün kalan Timur’un komutanları hemen tüm çevreye yayılarak kan vergisi toplarlar. Bazı tarihçiler Timur’un burada da büyük kıyım yaptığını yazmışlardır. Timur’un vahşetine bir örnek de yine yürüyüş yolu üzerinde, bir Anadolu kasabasında karşısına çıkan çocuklarla ilgilidir. Bir çatışmayı kaldıramayacak kadar yoksul beldenin çocukları ellerindeki Kur’an’dan sureler okuyarak, evlerine zarar vermemesini istemek için Timur’un önüne çıkar. Ancak merhamet dileyen çocukları bağışlamak yerine süvarilerine dönerek çocukları atları ile çiğnemelerini emreder ve emri yerine getirilerek çocukların tümü katledilir.

Timur, Ankara Savaşı’ndan sonra Aydın İli’ni İsa Bey’in oğulları Musa ile II. Umura verir. Ancak onun bölgeden ayrılmasından sonra Aydınoğlu İbrahim Bey’in oğulları Kara Hasan ile kardeşi Cüneyd Bey, bölgeye egemen olmak için mücadeleye girişirler ve Cüneyd Bey İzmir’i, Kara Hasan da Ayasuluk’u ele geçirir. İzmiroğlu olarak da anılan Cüneyd Bey, İzmir’e egemen olduktan sonra Musa’yı Balyambolu’da ortadan kaldırır.
Sonuçta Timur’un fetih hareketi ile İzmir tarihinde gördüğü en şiddetli savaş ve yıkımı yaşamış olur.
KAYNAKÇA
– AKA, İsmail, “Makaleler 2”, Berikan Yayınevi, Ankara 2005
– AKIN, Himmet, “Aydınoğulları Tarihi Hakkında Bir Araştırma”, A.Ü.D.T.C.F. Yayınları, İstanbul 1968
– BAYKARA, Tuncer, “İzmir Şehri ve Tarihi”, İzmir 1974
– CHALKOKONDİLES, Laonikos “A Translation and Commentary of the Demonstrations of Histories” Books I-III, King’s College 1992
– DOUKAS, Mikhael, “Tarih Anadolu ve Rumeli 1326-1462”, Çev: Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000
– DUKAS “Bizans Tarihi”, Çev: V. Mirmiroğlu, İstanbul Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1956
– FAROQHİ, Suraiya, “Osmanlı’da Kentler ve Kentliler”, Çev: Neyyir Kalaycıoglu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2014
– GOFFMAN, Daniel, “İzmir ve Levanten Dünya 1550-1650”, Çev: A. Anadol – N. Kalaycıoglu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003
– HOCA SADETTİN EFENDİ “Tac’üt Tevarih”, Haz: İsmet Parmaksızoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1999
– KÜTÜKOĞLU, Mübahat S., “İzmir”, İslam Ansiklopedisi, C. 23, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2001
– NİEHEİM, Dietrich von “Theodorici de Nyem De Scismate”, Veit 1890
– OİKONOMOS, Konstantinos – SLAARS, Bonaventure F., “Destanlar Çağından 19. Yüzyıla İzmir”, Çev: Bilge Umar, İletişim Yayınları, İstanbul 2001
– PURGSTALL, Baron von Hammer, “Büyük Osmanlı Tarihi” C I, Haz: Mümin Çevik, Milliyet Yayınları, İstanbul 2010
– UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri”, Ankara 1998
– ŞEREFÜDDİN ALİ YEZDİ “Emir Timur” (Zafername), Selenge Yayınları, İstanbul 2013
– ZACHARİADOU, Elizabeth A, “Trade and Crusade: Venetian Crete and the Emirates of Menteshe and Aydin (1300-1415)”, Istituto Ellenico di Studi Bizantini e Post-Bizantini di Venezia, Venice 1983