Yunanlıların, İngiliz kanatları altına sığınarak yaşadıkları Küçük Asya felaketi sonucu; çok sayıda insan 1922 yılı Eylül ayı başında, özellikle deniz yolu ile İzmir’i terk ederken; 13 Eylül günü başlayan ve düzlükteki Rum yerleşim bölgesinin de tamamını üç günde yakıp, küle döndüren büyük yangın, söz konusu göçü aslında gitmeye pek de niyeti olmayan tüm Rumlar için de zorunlu hale getirir. Bu göç hareketine, Lozan Antlaşması uyarınca uygulanan zorunlu mübadele de eklenince; Atina şehri bir anda sahip olduğu nüfusun çok üstünde bir göçmen sayısını karşısında bulur.
Atinalılar bu göç dalgasından pek de mutlu olmadıkları gibi göçmenlerin şehir merkezine girmelerini de istemez hatta bu düşünceyi destekleyen, göçmenleri aşağılayıcı ve hakaret dolu sözler içeren şarkılar bile çalınıp söylenir. Elbette başlangıçta Pire’de konuşlanan insan kalabalıkları zamanla kuzeye, yani Atina şehrine doğru var olan boş alanlarda da yeni yerleşim bölgeleri yaratmaya başlar ve hızlı büyüme sonucu yaklaşık elli yılda Atina şehri ile iskelesi durumundaki Pire kasabası birleşerek tek bir şehir haline dönüşür.
Anadolu’dan göç edenler elbette yaşam biçimleri ve kültürel değerlerini de yeni yurtlarına götürürler ve eski Atina’ya eklenen bu yeni mahallelerde geldikleri bölgelerdeki yer adlarını da yaşatmaya çalışırlar. Bu nedenle Atina şehrinde Anadolu’dan izler taşıyan çok sayıda yer adı vardır.

Yunanistan’ın başkenti ve en kalabalık şehri Atina, İzmir ile neredeyse aynı nüfusa sahiptir ve bu nüfus içinde yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle ailesi Anadolu’dan göç etmiş kişilerin oranı oldukça yüksektir. Çünkü 1920’lerin ilk yarısında gelen göç dalgası şehrin o dönemdeki nüfusunu bir anda ikiye katlamış ve başka bir söyleyiş ile her iki Atinalıdan biri Anadolu kökenli olmuştur. Böyle bir kozmopolit yapıya sahip şehirde, Anadolu ve özellikle İzmir’den izler taşıyan yer adları görmek de çok doğal olsa gerektir.

Pire sahili oldukça büyük bir liman dizisine sahiptir. Bazı yerleşim alanları dışında neredeyse tüm Pire kıyıları limanlara ayrılmış durumdadır. Bu liman bölgesinden Atina merkeze doğru uzanan arterlerin en önemlisi, ortalama genişliği 40 metre olan, park cepleri dışında sekiz şeridi de trafiğe açık olan Andrea Siggrou Bulvarı’dır. Nea Smyrni bölgesi, bulvarın Art-Atina Salonu önünden kuzeye dönüş yaptığı geniş kavisten yaklaşık bir kilometre sonra başlar. Ancak Nea Smyrni’ye girmeden önce caddenin hemen karşısında yer alan bölgeye gidişi gösteren levhadaki ad dikkatimizi çekiyor: Kallithea. Ne kadar tanıdık bir sözcük. 1922 öncesi Rumların günümüzdeki Karantina semtini andıkları ad. Selanik’te de aynı adı taşıyan bir semt olduğu gibi, Yunanistan’da ayrıca birçok yerde aynı adı taşıyan yerleşim yerleri olduğunu da biliyoruz.



Atina’ya ilk gidişime kadar, Nea Smyrni semtindeki kiliseyi İzmir’deki adaşının kopyası olarak bilirdim. Hatta Atina’da bunun böyle olduğunu düşünen çok sayıda araştırmacı ile de karşılaştım. Yunanca birçok kaynakta da böyle olduğu belirtilmektedir. Ancak bu denilenler doğru değildir.

Nea Smyrni’deki kilise ikiz kulesi ile daha çok -yine 1922 yangınında yok olan- Agios Giorgios Kilisesi’ni andırıyor olsa da sonuçta İzmir’deki hiçbir kilisenin kopyası olarak yapılmadığı da kesindir. Ziyaretlerimden birinde Atina’daki ünlü Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’ni ziyaretimde yetkililerden “Arşivlerinde İzmir’deki kilisenin herhangi bir fotoğrafının bulunup bulunmadığını” sordum. Olumlu yanıt aldığımda nasıl sevindiğimi anlatamam. İzmir tarihinin önemli bir eksiğini tamamlamış olacaktım bu fotoğrafla. Ancak sevincim kursağımda kaldı. Çünkü getirdikleri fotoğraf kilisenin değil, çan kulesinin fotoğrafıydı. Bunu onlara da söylediklerimde yüzlerindeki şaşkın ifadeye ben daha çok şaşırdım. Kulenin, kilise binası ile ilgisi olmadığının farkında değilmiş gibi davranmışlardı.

Dışarıdan İzmir’dekilere pek benzetemediğim Agias Fotinis Kilisesi, bir tepecik üzerinde kurulu. Kilise önünden büyük bulvar yönüne uzanan cadde de kilise ile aynı adı taşıyor. Bölge, göze hoş gelen yeşil alanlarla bezeli. Yeşil alan denince bizdeki gibi bomboş çim alanlar aklınıza gelmesin. Burada sözünü ettiğim yeşil alanların tamamı ağaçlık bölgeler.

İkonastasis, Ortodoks kiliselerde apsis dediğimiz bölümün önünde yer alan, genellikle ahşap malzeme ile yapılmış ve üzerine belli bir düzene göre ikonaların asıldığı yüksek, perde ya da bir tür bölmedir. Templon sözcüğüyle de anılırlar. İkonastasis kısaca kiliseye ayine gelen cemaat ile papazların bulunduğu bölümü birbirinden ayıran bir tür perdedir.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk bilindiği gibi Yunan politikacı Venizelos ile dostluk kurar. Venizelos 1930 yılı Cumhuriyet Bayramı haftasında Ankara’ya gelir ve Atatürk’ün konuğu olur. Bu ziyarette üç protokol karşılıklı olarak imzalanır. Bunlar “Dostluk Mesajı”, “Ticaret ve İkamet Mukavelesi” ile “Bahri Protokol”dür. Venizelos, 1933 yılı Eylül ayı sonarında bu kez İstanbul’a gelir. Bu dostluk çerçevesinde Yunanistan ile Türkiye arasında 1930 ve 1938 Atina, 1933 İçten antlaşmaları imzalanır. 1933 yılında iki kez istifa eden Venizelos, bu dostluğun verdiği ilhamla 12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Ödül Komitesi Başkanlığı’na yazdığı bir mektup ile Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterir.
Venizelos’un politik hayatı özellikle Girit’in 1935 yılında bağımsızlığını ilan etmesi ile sıkıntılı günler yaşamaya başlar ve seçimleri de kaybedince gittiği Paris’te 1936 yılında yaşamını yitirir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkiler oldukça uyumludur. Sözgelimi bu uyum içinde 15 Ocak 1937 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Krallığı Hükümeti arasında Ankara’da “Kaçakçılığın Men ve Takibi Antlaşması” imzalanır. Bu arada 1935 yılında Yunanistan krallık yönetimine geçer ve Kral II. Georgios’un, görevi bırakan Demertzis’in yerine 1936 yılı Nisan ayında Başbakanlık görevine atadığı İoannis Metaksas da Türkiye ile ilişkilere önem verir.


Tüm bu karmaşada gönderilecek malzeme, Yunanistan’da konuyla ilgililerin de talebiyle bir zaman daha İzmir’de korunduktan sonra savaş sonunda, 1946 yılında gemiye yüklenir ve Atina’ya gönderilir. İşte bu serüveni yaşayan İkonastasis ve aynı muhteşem işçilikteki kürsüler karşımdaydı. Sayfadaki fotoğrafların ayrıntılarına dikkatle bakılırsa nasıl eşsiz bir ahşap işçiliği uygulandığı görülecektir.


Agios Fotinis Caddesi’nden hafif rampa inerek bulvara doğru yürüdüğümüzde ise karşımıza anıtsal cephesi olan büyük bir yapı çıkar. Nea Smyrni semtinin en önemli kültür merkezi olan bu yapının adı Estia’dır.

Merkezin önündeki büyük meydanı dikine kesen İyonya sokağının alt yanında ise büyük bir park alanı vardır. “İzmirli Chrisostomou” (İzmirli Hrisostomos) adını taşıyan parkta işgal dönemi İzmir’inden izler taşıyan birçok kişinin büstü bulunmaktadır. Bunlar arasında en başta sayılması gereken Smyrna adlı heykeldir. Bu heykelde İzmir şehri, başında Kadifekale’yi sembolize eden bir tac bulunan ve sol kolunda bir çocuk taşıyan formda heykelleştirilmiştir. Parkta ayrıca var olan büstlerden bazıları şu kişilere aittir:


Kent Yaşam okurlarını sevgiyle selamlarım.